Klasik Otomobil Kulübü Türkiye’ nin geçmis dönem yönetim kurulu üyesi ve saymanı, camianın yakından tanıdıgı Can Garo ilkkan ile klasiklere olan sevgisini ve otomobillerini konustuk.
Klasik otomobil camiasında hem iyi tanınan ve hem de bir o kadar sevilen bir kişi olmayı nasıl başardınız?
Bir camiaya girerken dinamiklerini iyi anlamak gerektiğini düşünüyorum. Buradaki insanlarda, o klasik ruhunun yansıması diyebileceğim geleneksel bir yapı vardır. Benden çok eski olup, bu işe ve kulübe gönül vermiş büyüklerimizde gördüğümüz, nesilden nesile aktarılan bir görgü var. Her ortamın yazılı olan ve olmayan kuralları var. Buna sahip çıkmaya ve de benden sonra gelenlere taşımaya çalışıyorum. Bu camiayı ailem gibi görüp, o şekilde hareket ediyorum. Çok klişe gelecek belki ama hakikaten birlikte gülüp birlikte ağlıyoruz.
Nedir bu nesilden nesile aktarılan yazılı olmayan kurallar?
Yazılı kuralları herkes okur ama mesela hoşgörü, yardımseverlik ve cemiyet kuralları bunlar yazılı verilmez. "Yolda zorda kalan birine yardım etmek önceliktir" denmez, yardım edilir. Düşünün ki bir yerlerde toplanıp araçlarda eş, dost, ailemizle dağ, tepe, doğada geziyoruz. belli kurallara göre yarışıyoruz. Bir parkurda sağa çekmiş bir klasik var ise yarış içinde olsam bırakır yardıma giderim. Yolda mı kaldı, lastik mi patladı… Belki benim çözebileceğim bir şey ise diye düşünürüm; yanından geçip gitsem bana dert olur.
her zaman sürprizlere de açık olmak demektir. İşin heyecanı biraz da burada. Neticede otomobillerimizin yükü az değil, hem bizi hem yılların yaşanmışlığını taşıyorlar.
Dağlar,
doğa diyorsunuz, klasikle uzaklara giderken çekinceniz olmuyor mu?
Biz burada sıkı yarışan, üstelik şampiyonluğa koşarken yarışı bırakıp,
yolda kalan tanımadığı klasiğe yardıma gidenleri gördük. Bu öyle güven verici ve
sportmen bir ortam ki klasiğimle ve arkadaş grubumuzla dünyanın ucuna çekinmeden
giderim.
Klasik otomobillere ilginiz nasıl başladı?
Benim çocukluk anılarım klasiklerle dolu. Cok ufak yaşlarda İstanbul’da geniş
Amerikan otomobillerinden dolmuş yaparlardı. Bugün bile çok net
hatırlıyorum içleri vanilya kokardı. Dolmuş dediysem İstanbul beyefendilerinin bindiği
dolmuş olunca şoförleri mert delikanlı, arabaları da pırıl pırıl olurdu. Arabanın içinde
45’ lik pikaplar vardı. O zamandan beri hatırladığım
değişmeyen bir şey var ki; o da şoförlerin her defasında "kapıyı yavaş kapatın lütfen”
demeleri.
En çok hangi otomobilinizi seversiniz, İlk otomobilinizi hatırlıyor musunuz?
İlk otomobil hiç unutulur mu? İlk klasik otomobilim 1974 model 2002 BMW
idi. Hatta hiç unutmam 2002 de Dünya ralli şampiyonası Türkiye’de düzenlenmişti
bu araba ile katılmıştım. 126 aracın katıldığı son derece görkemli, bir o kadar
da disiplinli olan yarışı Haluk Ünsal, Ali Evcim, rahmetli Nedret Aloğlu, gibi
işinin ehli kişiler düzenlemişti; Şevki Gökerman gibi duayenlerimiz görev
almıştı. O dönemde sanırım Ayşe Ataman başkan ve Erdal Tokcan da yönetim
kurulundaydı. Klasik otomobil ailesiyle tanışmam bu zamana rastlar. O ilk
arabamı çok severdim ama en sevdiğim deyince: bende manevi yeri farklı 1958 model Ponton
Mercedes’tir. Almanya’da 220 nin üretildiği dönemde bandrol yüksekliği sebebi
ile sadece iki sene 219 motor alternatifi üretilmiş. Dünyada çok nadir
bulunmasının yanı sıra benim için asıl önemi karşı komsumuzun aracı olması. Küçüklüğümde evinin
özel garajına girip çıkarken pencereden hep onu izlerdim. Bu otomobile
düşkünlüğümü bilen rahmetli büyük babam
bir konuda beni motive etmek istediğinde hep “büyüyünce sana bundan alacağım”
diyerek beni ikna ederdi. İşte bu otomobili kullandığım
zaman hala çocukluk anılarım taptaze gözümde canlanır.
Geçen
dönem klasik otomobil kulübünün saymanlığını yaptınız, başkanlığı düşünmüyor
musunuz?
Üyelerimizin her birinin dostluk ortamında, keyifli zaman geçirmesi için organizasyona ciddi emekler verdim. İleriki dönemler için Başkanlığı layık gören dostlarım da oldu, sağ
olsunlar. Her zaman KOK için göreve hazırım fakat çok daha eski ve KOK a çok
faydaları dokunmuş büyüklerimizin başkanlığa daha çok yakışacağını düşünüyorum.
Yeniden eskisi gibi birbirine bağlı, yardımsever, eğlenen üyeler görebilmek istiyorum.
Bir dernek yönetimi şirket yönetimi gibi değildir. Çok özveri gerekiyor ve bu
gönüllülük çerçevesinde yapılıyor. Karşılığı ise sadece manevi olur. Bir üyenin
mutluluğu, bir tebessüm, bir teşekkür… Bugüne
kadar gelen tüm arkadaşlarımız bu çerçevede çok güzel işler çıkarttılar zaten;
çok eski veya yeni fark etmez ama KOK a gerçekten emek verecek üyelerin yeni yönetimde
yer almalarının kulübü daha da iyi noktalara taşıyacağına inanıyorum.
Ailenizin
bu hobinize olan yaklaşımı nasıldır?
Eşim, arabalarla fazla ilgilenmediği halde klasiklerden hoşlanıyor ve
onlarla gezmekten keyif alıyor. Ortamdaki arkadaşları ile kulüp aktiviteleri
haricinde de görüşüyor. Oğlum, klasiklere meraklı ve cok seviyor; küçük yaşta
bizimle birlikte arabanın arkasında seyahat ederken şimdi kendi klasiği ile
yarışan genç bir adam oldu. Eşim ve oğlum her zaman, her konuda en büyük
destekçilerimdir.
|